Phrasal Verbs anlamanın ve öğrenmenin en kolay yolu
Bu yazıda Phrasal Verbler’deki particle kısımlarını yani come on, blow up, break down, fill in gibi phrasal verblerdeki on, up, break, down, in kısımlarının bir mantığının olup olmadığından ve phrasal verb’leri öğrenmenin kolay birkaç yolundan bahsedeceğim.
Konuyla ilgili PDF dosyasını indirmek için linke tıklayarak e-posta adresini bırakman yeterli. =)
Son yıllarda yapılan araştırmalar, bu phrasal verb’lerdeki particle kısımlarının dünyaya bakış şeklimiz ve bakış açımıza göre oluştuğunu ve belli bir mantığının olduğunu göstermeye başladı.
Bakış açısı ifadesi önemli bir nokta çünkü kullandığımız particle yani in, on, under, over gibi edatlar ve zarflar baktığımız nokta ve açıya göre değişiyor.
Örneğin bir kalemi elimin üzerine koyduğumu düşünelim. Kalem elimin üzerinde (on). Ama bu kalem aynı zamanda yerin üzerinde (over), bulunduğum odanın içinde (in) ve bu dünyanın üzerinde (on).
Bakış açımıza göre değişiyor.
Bunlar somut anlamlar ancak soyut olarak da düşünebiliriz. Kendini bir sorunun içinde(in) bulabilirsin. Bir problem üzerinde(over) kafa yorabilirsin, kendini insanların üzerinde görüp(up) onları aşağılayabilirsin(down)… Ya da birini terfi ettirip onu yükseltebilirsin. (up) İşte bu farklı bakış açılarını anlamaya başladığımızda, phrasal verb’lerdeki particle’ların çok da rastgele olmadığını ve fiilleri belli şekillerde modifiye ettiğini görüyoruz.
Önce on ile başlayalım. On kelimesinin en temel anlamı “üzerinde”
Masanın üzerine uzanmış bir kedi düşünelim. Kedi açısından bakarsak, masayla temas halinde. Masa açısından bakarsak da, masa kediye bir destek sağlıyor.
Bu yüzden “on” particle’ı ile oluşan Phrasal Verb’ler temas belirtebilir. Kısaca bir şeyle bir bağlantısı olduğunu veya bir şeye değme anlamı katar.
Aynı zamanda destek anlamlı phrasal verb’ler de oluşturur.
Put on – Giymek
Take on – Üzerine almak
Hold on –Tutunmak / dayanmak
…Gibi phrasal verb’leri bu anlamla açıklayabiliriz.
Put on giyinmek veya takmak anlamına gelir. “Gözlüğü veya kıyafeti üzerine koyuyorsun, artık onunla temas halindesin ve onu taşıyorsun.” şeklinde düşünebilirsin.
He put on his glasses. – Gözlüklerini taktı. (artık onunla temas halinde.)
He put on gloves. – Eldiven giydi. (artık eldivenlerle temas halinde)
Bu durum mecaz anlamda da olabilir. Mesela ben önemli bir görevi üstlenebilirim. O görevi alıp üzerime koyabilirim.
Take on – üstlenmek demek.
- I took on a new role at the company.
- Şirkette yeni bir görev üstlendim.
Destek, soyut bir anlamda da olabilir.
Depend on – Güvenmek/bağlı olmak
Cheer on – Teşvik etmek/desteklemek
Count on – Güvenmek/dayanmak
Gibi phrasal verb’ler bu anlamlara geliyor
Kısaca, on kelimesi bir şeyin üzerinde ve temasta olmak, bir şeye destek sağlamak anlamına geliyor.
Peki ya bir yüzeye koyduğum yük çok fazlaysa?
O zaman yüzey veya alttaki cisim kırılabilir veya şekil değiştirebilir.
O yüzden “on” edatı değişim veya farklılıklardan da bahseden anlamlar oluşturur.
Örneğin “Turn on”, açmak anlamına geliyor. Burada bir temasla veya parmağımı bir düğmenin üzerine koyarak değişim yaratıyorum.
- Turn on the TV.
- Televizyonu aç.
Benzer şekilde switch on, açmak demek.
- Switch on the light.
- Işıkları aç.
“On” ilerleme veya devam etme anlamı olan phrasal verb’ler oluşturur. Bu, fiziksel olarak ilerlemek olabilir veya yaptığın bir görevde veya işte ilerlemek olabilir.
Bunun dışında, zaman da sürekli ileriye doğru akar, o yüzden “on” kelimesi zamanda ilerlemek veya zamanda bir noktaya tutunmak anlamında da kullanılır.
Pass on – iletmek / ilerletmek.
Go on – İlerlemek.
Carry on – Devam etmek
Think on – Bir şey üzerinde düşünmek / Bir şey üzerinde zaman harcamak
Build on – Ekleme yaparak devam etmek
…Gibi phrasal verb’ler de bu anlamlardan gelir
Şimdi “in” edatına bakalım. in, içinde anlamına geliyor. Bu kapalı bir alan ve gerçek/ hayali sınırları olan bir bölge olabilir. Bir şeyin içine girdiğinde de orada bir hacim kaplarsın (orayı doldurursun).
In particle’ı ile oluşan phrasal verb’ler de bununla ilişkili anlamlar oluşturur.
Fill in – Doldurmak (Bir boşluk doldurma testini veya boşlukları olan bir form düşünelim. Boşluğa yazınca onun içini doldurmuş oluruz. O yüzden “fill in the blank” deriz)
Stay in – Evde oturmak/beklemek anlamına gelir. Ayrıca “içeride kalmak, bulunduğun güvenli bir yerde kalmak” anlamında da kullanılır. Bu durumda sınırları olan güvenli bir yerde kalıyorsun.
Fit in – Bir gruba veya bir ortama uyum sağlamak. (Bu durumda yine oluşmuş bir grup var ve sen onlara uyum sağlayarak o gruba dahil oluyorsun)
Work in – Bir şeyi katmak veya sokuşturmak. (Diyelim yazılmış ve bitmiş bir paragrafın var ve özellikle bir kelimenin o paragrafta yer almasını istiyorsun. “I need to work this word in.” gibi bir cümle kurarsan, “Bu kelimeyi katmam lazım.” demiş olursun. Burada artık paragraf sınırları olan kapalı bir kutu görevinde)
Birkaç örnek cümle inceleyelim.
- She is going to stay in today.
- Bugün evde oturacak.
- Do you want to join in?
- Bu oluşturduğumuz partiye, eğlenceye, toplantıya, “katılmak ister misin?” demek. Sen de “join in” yaparsan artık o sınırlara ve ortama girmiş olursun.
- We need to fill in these blanks.
- Bu boşlukları doldurmamız lazım.
Peki ya beynimiz? Beynimiz de tüm bilgilerimizi içeren ve tutan kapalı bir kap görevinde değil mi?
O halde dışarıda bilmediğim ve öğrenmeye çalıştığım çok fazla bilgi varsa, bunları içeri almam zaman alabilir.
“Take in” gibi Phrasal Verb’ler de buradan gelir.
Take in – İçeri almak, sindirmek, öğrenmek ( I took in all of the information – Tüm bilgiyi öğrendim. İçeri aldım.)
Peki ya bilgi açısından bakarsak?
Eğer bilgi içeri girmişse bu ne demek? Bu bilgiyi anladım demek. İşte bu yüzden de “go in” Phrasal Verb’ü birinin bir şeyi anlaması demek.
- I told him everything, but maybe it didn’t go in.
- Ona her şeyi anlattım ama belki de anlamadı.
“Out”, dışında anlamına geliyor. Ben bir kutunun içindeysem, dışarıdaki şeyleri artık göremiyorum demektir. Eğer her şey dışarıdaysa da onlara ulaşamıyorum ve o şeyler artık erişimimde değildir.
O yüzden out Particle’ı ile oluşan phrasal verb’ler eksik, görünmez veya içeride olmayan şeyleri anlatan phrasal verb’ler oluşturabilirler.
Run out – Tükenmek/bitmek (Bir şeyi kullanırsın veya çalıştırırsın ve bunun sonucunda o şey tükenir yani senin kullanımının dışına çıkar. )
Sell out – Yok satmak ( Satışın sonunda tüm ürünler artık dışarıdadır ve satacak daha fazla ürün yoktur.)
Phase out – Yavaş yavaş hayatından/işleyişten çıkarmak. (Aşama aşama ortamımızdan veya hayatımızdan çıkarıyoruz.)
Birkaç örnek cümle inceleyelim.
- We ran out of toilet paper.
- Tuvalet kağıdımız kalmadı.
- The product sold out in hours.
- Ürün saatler içinde yok sattı.
- These practices will be phased out by next year.
- Önümüzdeki yıla kadar bu uygulamalar sonlanmış olacak.
Şimdi farklı bir şeye bakalım. Diyelim ben bir kutunun içindeyim. Ve dışardan bana doğru bir tehlike yaklaşıyor. Bu tehlike bana zarar verecek ama ben içeride olduğum için bu tehlikenin farkında değilim.
Sen de dışarıda olduğun için cismin bana yaklaştığını görebiliyorsun. Benim bu cismi fark edip kendimi korumam için bana ne diyebilirsin?
Dışarı bak veya dışarıyı izle dersin, öyle değil mi? Böylece ben de tehlikeyi fark edebilirim
- Look out! – Dikkat et.
- Watch out! – Dikkat et.
Gibi phrasal verb’ler buradan gelir.
- Look out! There’s a dog.
- Dikkat et! Bir köpek var.
- Watch out! Something is happening.
- Dikkat et! Bir şeyler oluyor.
Şimdi değişik bir açıdan bakalım. Ben aynı kutunun içindeyken, bir şeyi dışarıda tutmak isteyebilirim. İstemediğim bir şey içeri girmeye çalışıyorsa, onu bloklayıp dışarıda kalmasını sağlayabilirim.
Veya içeride olan bir şeyi dışarı atabilirim/ hayatımdan uzaklaştırabilirim. Aynı şey kafam için de geçerli. Kötü bir anım varsa onu bloklayıp kafamdan uzaklaştırabilirm
Block out – Dışarıda tutmak veya uzaklaştırmak anlamına gelir.
Cross out – Üzerini çizmek ve uzaklaştırmak ya da silmek anlamına gelir.
Kick out –Kovmak veya agresif bir şekilde bir yerden dışarı gönderilmek.
Throw out – Kovmak veya bir şeyi çöpe atmak.
Birkaç cümleye bakalım.
- This window blocks out sunlight.
- Bu cam güneş ışığının içeri girmesini engeller.
- He crossed out the words that he didn’t like.
- Beğenmediği kelimelerin üzerini çizdi.
Şimdi bir şeyi bilmediğini düşünelim. Bu bir bilgi, bir sır veya bir çözüm olabilir. Eğer çözüm kafanda değilse dışarıdadır ve onu göremiyorsun demektir.
O yüzden out içeren phrasal verbler bir şeyi anlamak, çözmek ve keşfetmek anlamı da içerirler.
Find out – Öğrenmek veya şans eseri öğrenmek
Figure out – Düşünerek bir şeyi anlamak veya bir sorunu çözmek
Work out – Bazı hesaplamalar yaparak bir sorunu çözmek
I found out that he was here.
Onun burada olduğunu öğrendim.
Farklı açılardan bakıp soyut ve somut olarak düşündüğünde bu edatların kattığı farklı anlamlar bu şekilde.
Bu aşamda önemli bir noktaya değinmek istiyorum. Bu gösterdiklerim sadece phrasal verb’leri anlaman için. Bunu bir formül gibi kullanıp kendi phrasal verb’lerini kuramazsın.
Rastgele bir fiil alıp sonra, o fiile on edatını ekleyip kendi anlamını oluşturamazsın. Bu gösterdiklerim phrasal verb’leri anlamanı, öğrenmeni ve kullanmanı kolaylaştırmak için. Yeni phrasal verb’leri üretmek için değil.
Evet, artık on, in ve out particle’ları ile kurulan phrasal verb’lerin mantığını sen de biliyorsun. Artık bunlarla karşılaştığında aralarındaki mantığı kurarak anlaman çok daha kolay olacak! 🙂
Konuyla ilgili PDF dosyasını indirmek için linke tıklayarak e-posta adresini bırakman yeterli. =)
tüm videolar harika:)
emeğinize sağlık
Cok guzel bir aciklama olmus. Insan bir taraftanda mevcut phrasal verbsler nasil olusmus o zaman bu dilde diye dusunmeden edemiyor. Cunku yeni phrasal verbs olusturulamiyor dediniz.
Harika bir video olmuş teşekkürler.
👍
geçmişte mail iletilmişti şimdi yeniden talep ettim ama gelmedi acaba tekrar gönderir misiniz