Hep aynı İngilizce cümleleri kullanmanı engelleyecek 17 kalıp
Bu yazıda daha etkili bir şekilde kendini ifade etmeni sağlayacak ve birçok farklı durumda kullanabileceğin harika birkaç kalıbı göstereceğim.
Konuyla ilgili PDF dosyasını indirmek için linke tıklayarak e-posta adresini bırakman yeterli. =)
Kalıpları da 4 başlık altında inceleyeceğiz.
Teşekkür, gözlem ve rahatlamak
İlk kategorimiz olan teşekkür, gözlem ve rahatlamak başlığımıza bakalım. Burada hemen hemen her günlük durumda kullanabileceğin 6 samimi kalıp var.
İlk kalıp “I can tell”. Bunu gördüğünde “Söyleyebilirim” gibi bir anlama gelmiş olduğunu düşünebilirsin. Ama “tell” kelimesinin değişik bir anlamı daha var. Tell, bir şeyi veya bir değişikliği fark etmek ya da değişikliği anlamak anlamında da kullanılır ve bu ifadenin anlamı da bu.
O yüzden “I can tell” ifadesi “Görebiliyorum” veya “Anladım” demek.
Mesela bir arkadaşınla karşılaştığını düşünelim ve görür görmez arkadaşının yorgun olduğunu anladın. Sen bir şey demeden o da sana “I’m really tired” dedi. Buna karşılık “I can tell” dersen “Yorgun olduğunu görebiliyorum” demiş olursun.
Günlük hayatta kullabileceğin başka bir kalıp teşekkür etmek üzerine. Özellikle “minnettarım” şeklinde bir tepki vermek istersen ve “Thank you” ifadesinin yeterli olmadığını hissedersen “I aprreciate it” diyebilirsin.
Mesela yağmurlu bir günde arkadaşın seni eve bırakmayı teklif edebilir. Bu durumda “Thank you. I appreciate it” diyebilirsin.
Bu ifadeyi biri sana bir iltifatta bulunduğunda da kullanabilirsin. Mesela biri sana “You’re such a good listener” yani “Çok iyi bir dinleyicisin” derse “Thank you. I really appreciate it” diyebilirsin.
Günlük hayatta teşekkür ederken kullanabileceğin başka bir kalıp “I owe you one”. Bu ifade “Bir tane de sana borcum var” gibi bir anlama gelir.
Diyelim birinden çok da kolay olmayan bir iyilik istedin ve iyilik istediğin kişi kabul etti. “Thank you. I owe you one” dersen “Teşekkür ederim sana bir iyilik borcum var” demiş olursun.
Sıradaki kalıbımıza bakalım: That explains it.
That explains it kalıbı, “bu, durumu açıklıyor” veya “şimdi her şey çok daha açık” demek istediğinde kullanabileceğin bir kalıp. Özellike birisi bir açıklama yaptıktan sonra durumu anladığında “That explains it” diyebilirsin.
Diyelim çok çalışkan bir arkadaşın var ve her sınavdan yüksek puan alıyor. Ancak birlikte girdiğiniz bir sınavdan düşük puan aldığını gördün. Buna karşılık da merak edip “Hey, you got a lower grade than you usually get. Is everything ok?” diye sordun. O da sana “I am sick and I couldn’t study” dedi. Buna karşılık “That explains it” dediğinde “Şimdi anladım” demiş oluyorsun.
Birini rahatlamak için kullanabileceğin başka bir ifade “Things happen” kalıbı. Bunu Türkçe konuşurken kullandığımız “olur böyle şeyler” ifadesine benzetebilirsin.
Örneğin bir arkadaşın yaşadığı küçük kazadan sana bahsedince ona “Things happen. Don’t think too much about it” diyebilirsin. Bu durmuda “Olur böyle şeyler. Çok fazla kafana takma” demiş olursun.
Bu kategoride değinmek istediğim son kalıp “so sorry to hear that” ifadesi. Bu kalıbı da üzücü bir haber aldığında kullanabilirsin. Kalıp “bunu duyduğuma üzüldüm” anlamına gelir.
Mesela “I just heard that my brother broke his arm but he is ok” yani “az önce kardeşimin kolunu kırdığını öğrendim ama durumu iyi” cümlesine karşılık “So sorry to hear that” dersen “Bunu duyduğuma üzüldüm” demiş olursun.
Sırada ikinci kategorimiz var: Anlayamamak ve Fikir sormak.
Eğer bir kişinin sana söylediğini tam olarak anlayamadıysan ve daha yavaş konuşmasını istiyorsan kullanabileceğin harika bir kalıp “Sorry I didn’t quite catch that” kalıbı. Bu ifade “Pardon söylediklerini tam yakalayamadım” demek.
Bu kalıbı kullandığında “tam yakalayamadım” dediğin için hem karşındaki kişiye anlamadığını hem de daha yavaş konuşmasını istediğini tek bir kalıpla belirtmiş oluyorsun.
- Sorry. I didn’t quite catch that.
- Pardon tam yakalayamadım.
Sıradaki iki kalıp ise sunduğun bir fikir karşılığında geri bildirim istediğinde kullanabileceğin kalıplar ve günlük hayatta sıkça kullanılır.
İlki “How does that sound” kalıbı. “How does that sound?” sorusu “Bu kulağa nasıl geliyor?” gibi bir anlama gelir ve söylediğin şeylerle ilgili geri bildirim istediğini belirtir.
Mesela birine “I think we should go out and have some ice cream after dinner. How does that sound?” cümlesi “Bence yemekten sonra çıkıp dondurma yemeliyiz. Nasıl bir fikir?” gibi bir anlama gelir.
Buna benzeyen ve kullanabileceğin başka bir kalıp “What do you think?”. Bu soru “Ne düşünüyorsun?” demek ve yine fikrin için geri bildirim almak istediğinde kullanılır. Mesela “I think we should go out and have some ice cream after dinner. What do you think?” hemen hemen aynı anlama gelir.
Gelelim özellikle ana dili İngilizce olan insanların günlük hayatta çeşitli tepkiler vermek için kulandıkları birkaç ifadeye.
Bu kategoride göstermek istediğim 3 ifade var. İlki “There you go” kalıbı. Bu kalıpla daha önce karşılaşmış olabilirsin.
There you go, düşündüğün gibi gerçekleşen bir şeye veya başarıyla sonuçlanan bir sürece verilen bir tepki. Bunu “Ve işte oldu” demeye benzetebilirsin.
Mesela bir arkadaşın duvara resim asmayı deniyorsa ve birkaç deneme sonucunda başarılı olduysa “There you go!” diyebilirsin. Bu durumda “Heh, sonunda oldu” gibi bir tepki vermiş olursun.
Sıradaki tepkimiz “Take your time” kalıbı. Take your time, Türkçe konuşurken kullandığımız “acele etme” ifadesine benziyor.
Eğer biri aceleyle bir iş yapıyor veya diyelim sorulan bir soruya karşılık heyecanlandı, “Take your time” diyerek “Acele etmene gerek yok. Yavaş yavaş kendinden emin olarak ilerle” diyebilirsin.
Bu kategoride son olarak “You sold me” kalıbını göstermek istiyorum.
Özellikle karşındaki kişi seni bir konuda ikna ediyorsa veya bir şeyi neden yapman gerektiğini iyi bir şekilde açıklayıp seni ikna ederse “You sold me” kalıbını kullanabilirsin. Bu kalıp “Tamam bunu bana sattın, artık ikna oldum” anlamına gelir.
Örneğin arkaşın sana bir filmi neden izlemen gerektiği ile ilgili detaylı bir açıklama yaptıysa ve sen de ikna olup filmi izlemeye karar verdiysen “OK, you sold me” diyebilirsin. Bu kalıp “Fikrini bana sattın” gibi bir anlama gelir.
Gelelim son kategorimize. Bu kategorideki kalıpları günlük hayatta birçok farklı durumda kullanabilirsin ve bu kalıplarla karşılaşabilirsin. Bu ifadeler özellikle ana dili İngilizce olan kişiler tarafından sıkça kullanılır.
İlk göstermek istediğim ifade “in no time” kalıbı.
In no time “çok hızlı” veya “hiç vakit kaybetmeden” demek. Bunu “sıfır zaman içinde” gibi de düşünebilirsin.
Mesela “I will clean my room in no time” cümlesi “Hemen odamı temizleyeceğim” gibi bir anlama gelir.
Ya da “They will finish the project in no time” cümlesi “Hemen/vakit kaybetmeden projeyi bitirecekler” demek.
Sıradaki kalıbımıza bakalım. Rip-off. Bu kalıp günlük hayatta bir şeyin gerektiğinden daha pahalı olduğunu belirtir. Eğer İngilizce konuşurken “bu fiyatlar kazık” gibi cümle kurmak istersen bunu rip-off ismiyle yapabilirsin.
Mesela “The prices here are a rip-off” cümlesi “Nuradaki fiyatlar kazık” gibi bir anlama gelir.
Bu ifadeyi bir fiil olarak da kullanabilirsin ve bu durumda bir phrasal verb oluyor.
Mesela “They rip off tourists here” cümlesi “Burada turistleri kazıklarlar” demek.
Veya “The stores here will rip you off” cümlesi “Buradaki dükkanlar seni kazıklar” demek.
Sıradaki günlük ifademize bakalım. To freak out. Bu bir fiil ve aşırı heyecan, sinir veya stresten aşırı tekiler vermek anlamın gelir. Kısaca, bunu fıttırmak gibi düşünebilirsin.
Mesela “She saw the police and started to freak out” cümlesi “Polisi gördü fıttırmaya başladı” gibi bir anlama gelir.
Ya da “I need to tell you something but please don’t freak out” cümlesi “Sana bir şey söylemem lazım ama lütfen kendine hakim ol/fıttırma” gibi bir anlama gelir.
Geldik son iki ifademize. Bunların ikisi de ana dili ingilizce olan kişiler tarafından sıkça kullanılır. İlki “to miss the boat” bu ifade “gemiyi kaçırmak” demek. Eğer bir şeyi zamanında yapmamışsan gemiyi kaçırmışsındır yani o gemi yola koyulmuştur ve artık o gemiye atlamanın bir yolu yoktur.
Mesela bir yatırım için geç kalmışsan gemiyi kaçırmışsındır veya bir teklifi vaktinde değerlendirememişsen yine gemiyi kaçırmışsındır.
Örneğin bitcoin fiyatı son zamanlarda çok artmışsa ve sen almamışsan “I missed the boat on buying bitcoin” dediğinde “Bitcoin almak konusunda geç kaldım/fırsatı kaçırdım” demiş olursun.
Gelelim son kalıbımıza. To lose your touch. Bu ifade “dokunuşunu kaybetmek” anlamına gelir ve özellikle önceden iyi olunan ama artık o yeteneğin ve becerinin körelmeye başladığını belirtmek için kullanılır.
Mesela “He used to be an amazing fighter but he lost his touch” cümlesi “Harika bir dövüşçüydü ama becerisini kaybetti” demek.
Ya da birine “You’ve lost your touch” dersen ona “Artık eskisi gibi değilsin. O sihirli dokunuşunu/becerini kaybettin” demiş olursun.
Evet, artık günlük hayatta birçok durumda kullanabileceğin harika birkaç kalıp öğrendin.
Her zamanki gibi harika bir anlatım. Çok teşekkür ederim.
Harikasın dostum. Anlatım tarzın çok başarılı.
Emeğinize sağlık
Kitap içeriğinizde blogunuzda olduğu gibi öğretici ve kaliteli.
Gerçekten mükemmel bir site. Saygıyı fazlasıyla hak ediyorsunuz. Fakat herhalde paylaşımlarınızı devam ettirmiyorsunuz.
Saygılarımı sunuyorum.