İngilizce konuşma korkunu yenmenin sırrı Comfort Zone’un dışına çıkmak!

( PART 1 )

 

Bugün ve gelecek haftalarda herkesin bir noktada yaşadığı “İngilizce konuşma korkusu” üzerinde detaylı olarak duracağım ve “Bu korku neden var?” , “Yenmek için ne yapmak lazım?”, “Karşımdakini anlayamıyorum. Ne yapmalıyım?” ve “Nereden konuşacak insan bulabilirim?” gibi soruları cevaplayacağım.

Bu derin bir konu olduğundan bunu bir seri haline getirdim ve seri gelecek haftalarda devam edecek.

Bugün, İngilizce konuşma korkusu diye bir şeyin var olduğunu ve yenmek için atabileceğin ilk adımlar üzerinde duracağım.

İngilizce konuşma korkusu, hepimizin bir noktada yaşadığı bir sorun. Belli bir seviyeye geliyorsun ve konuşmaya karar veriyorsun. Fakat tam konuşacağın kişiyi gözüne kestirip ne söyleyeceğini kurgularken, karnında enteresan bir his yaşamaya başlıyorsun, avuçların terliyor ve kalbin hızlı bir şekilde atıyor.

Sonra, beynin bir simülasyona başlıyor ve sana ters gidebilecek şeyleri listelemeye başlıyor.  Ya karşımdaki kişiyi anlamazsam? Ya o beni anlamazsa ve tuhaf olursa? Ya karşımdaki kişiyi 3 defa tekrar ettirmeme rağmen yine anlamazsam?….

Ve seni vaz geçirmek için mantıklı bahaneler sunuyor.

“Henüz relative clauses konusunu bilmiyorum. En iyisi onu öğrenip öyle konuşayım…”

“Gramer olarak daha istediğim seviyede değilim. Konuşmak için daha erken…”

“X, Y ve Z konularını öğrendikten sonra konuşacağım. Ama henüz hazır değilim…”

.

.

.

Peki bu neden oluyor? Öncelikle bunu anlamamız lazım. Bunun için de insanlık tarihinin başlarına bakmamız gerekiyor.

Konuşma korkusu veya rezil olma korkusu neden var? Neden kafamızda başka insanların düşündüklerini umursarız?

Aslında çok önemli bir fonksiyonu var. Eski zamanlarda, binlerce yıl önce kabile ortamında yaşarken, o kabile içinde kalmanın, herkes tarafından sevilmenin ve dışlanmamanın hayati bir önemi vardı.

Yaptığın şeyler sonucunda ait olduğun ortamdan dışlanmak, ölümle yaşam arasındaki fark demekti. Böyle bir durumda kendi başına avlanmak zorunda kalıp yırtıcı hayvanlar veya başka kabile üyeleri tarafından öldürülme riskin oluşuyordu.

O yüzden içgüdüsel olarak, sonucundan pek emin olmadığımız şeyleri yapmak bize zor geliyor.

Ama artık bu zamanda, bu tarz korkuların bu işlevi ortadan kalktı. Hiçbirimiz komik duruma düştüğü için gidip aslanlara yem olmayacağız. Veya kötü giden bir etkileşim sonucunda kimse tarafından öldürülmeyeceğiz.

Bir düşünce egzersizi yapalım. Bu maili okuduktan sonra dışarı çıkıp sevdiğin bir kafede sipariş verirken, siparişini alan kişiye: “Merhaba. Günün nasıl geçiyor? Burası hep bu kadar kalabalık mı olur?” Veya “Burası hep bu kadar boş mu olur?” diye sormanı ve birkaç saniye muhabbet etmeni istesem, bunu rahatlıkla yapabilirsin.

Ama yurt dışında benzer bir kafeye gidip bu soruları İngilizce olarak: “Hey!, how is your day today?” ve “Is it always this crowded?” veya “Is it always this empty?” şeklinde sorular sorup muhabbet etmeni istesem, farklı bir durum ortaya çıkıyor.

Sırf bu hayal bile seni strese sokmuş olabilir.

İşte, burada kötü duruma düşme korkusu devreye giriyor. Eğer daha önce böyle bir şey yapmadıysan ve beynin bu yaptığın şeyin sonucunda tam olarak ne olacağını kestiremiyorsa, hemen konuşma korkusu devreye giriyor.

Bunun İngilizce seviyenle bir ilgisi yok. Çok çok iyi İngilizce bilip yine bu duygulara kapılabilirsin. Fakat çok kötü İngilizce’ye sahip olup bu durumu aşmış olan ve konuşan insanlar da var.

Bu da bizi “Comfort Zone” denen kavrama getiriyor. Comfort zone, rahatlık bölgesi anlamına geliyor. Bunu bir kutu olarak düşünebilirsin. İçinde kalan her aktivite veya eylem, sana gayet normal geliyor ve bunu tekrar ve tekrar yapabilirsin. Rahatsın.

Dışında olan şeyleri yapmaksa büyük bir çaba istiyor ve seni strese sokuyor.

Fakat, rahatlık bölgen dışında olan bir şeyi yeterince yaparsan, rahatlık bölgen genişliyor ve artık o yaptığın şey sana kahve siparişi vermek kadar kolay bir hale geliyor. Ve bunu yaptıkça git gide daha rahat hale geliyorsun.

Sadece teorik bilgiler okuyarak rahatlık bölgeni geliştirmen mümkün değil. İstediğin o üst düzey seviyeye gelebilmek için çok konuşman lazım. Fakat eğer konuşmaktan korkuyorsan, ve “üst düzey olayım öyle konuşurum” düşüncesiyle hareket ediyorsan, o seviyeye hiç gelemeyebilirsin.

Gelişmek için konuşman lazım ama konuşmak için de gelişmen gerektiğini düşüneceksin ve bu sonu gelmeyen bir döngü.

Bu durum, “dl öğrenmeye karşı yeteneğim yok” düşüncesine kadar gidiyor. Eğer Türkçe konuşabiliyorsan, dil öğrenme yeteneğin var. Daha fazla düşünmene gerek yok. Sorun orada değil =)

Peki, Comfrot Zone’unu nasıl geliştirirsin. Kabul ediyorum, kolay bir şey değil. Ama başarı da Comfort Zone’un dışında seni bekliyor.

Küçük küçük başlamanı tavsiye ederim. Seviyen ne olursa olsun, insanlarla etkileşim kurmaya başla. Burada tek bir amacın olsun. İnsanlarla anlaşabildiğini ve kötü giden konuşmalar da olsa, sonucunda kötü şeylerin olmadığını kendine göstermek. İyi cümle kurmak veya iyi gramer noktasına kafayı takma. Bunlar olmadan da insanlarla anlaşabilirsin.

İlk adım, ne olursa olsun anlaşabildiğini kendine göstermek. Kelime unutursan, dert etme. Diyelim bir şey anlatırken soğan kelimesini unuttun. Sıkılıp heyecan yapma. Hemen bunu oyun haline getir. Mesela şöyle bir şey diyebilirsin. ” Ok, I don’t know the word. But I cut and I cry, what is it?

Karşındaki kişiden hemen “onion” kelimesinin geleceğine emin olabilirsin =)

Ya da tamamen yaratıcı yollarla kendini anlat. Bu örneği sanırım Cem Yılmaz vermişti. Amerika’da İngilizce bilmeyen bir bayan midesinden rahatsızlanıyor ve hastaneye kaldırılıyor. Doktorlara da şikayetini bir türlü anlatamıyor.

En sonunda çantasından çakmak çıkarıp midesini işaret ediyor ve çakmağı yakıyor. Bu şekilde de midesinin yandığını doktorlara anlatmış oluyor. Gerçekten mükemmel.

O yüzden unutma. Kendini karşı tarafa anlatmanın çok yolu var =)

Mail serisinin ilerleyen kısımlarında etkileşim kurabilmeyle ilgili tüyolarım olacak. Ama şimdilik ilk aşamada tek amacın anlaşabilmek ve kendine korkacak bir şeyin olmadığını göstermek olsun.

İngilizce konuşma korkusu, İngilizce seviyen arttıkça kendiliğinden geçmeye başlayan bir şey değil.

Ama birkaç etkileşimden sonra kendini anlatabildiğini ve kötü duruma düşmediğini gördüğünde bu duygu çabucak geçmeye başlayacak =)

O yüzden ne kadar erken etkileşim kurmaya başlarsan, o kadar iyi. Ve konuşma korkunu ne kadar çabuk yenip insanlarla konuşmaya başlarsan, o kadar hızlı ilerleyeceksin.

Evet, artık konuşma korkusunun aslında neden var olduğunu ve nasıl yenmeye başlayacağını daha iyi biliyorsun.

Haftaya,kendini konuşmaya hazırlamak için mutlaka yapman gereken alıştırmalara ve bazı önemli tüyolara değineceğim. Böylece konuşma esnasında kurduğun cümlelerden ziyade, anlatmak istediklerine ve karşındaki kişinin söylediklerine odaklanabileceksin. Güzel olacak =)